Sosyal Blog

Medeniyetimizin Keşfi: KUDÜS

Kudüs’e Adım Adım

İlk kıblemize gideceğim.İlk defa pasaportum olacak, ilk defa yurtdışına çıkacağım ve üstelik ilk defa uçağa binmiş olacağım. Benim için fazlasıyla ilklerin şehri olacak olan ve arzın merkezine, insanlık tarihinin köklerine, bir kutsal beldeye gelin beraber gidelim Yolculuk boyunca telefonlarımız kapalı olsun. Beraberimde götürdüğüm ilk sayısı gibi “Nasip”imiz hep bizimle olsun..

Peygamber Efendimiz(s.a.v.) öyle buyurdu ki: “Yolculuk ancak şu üç mescide olur: Mescidi Haram’a, Benim şu mescidime(Mescidi Nebevi) ve Mescidi Aksa’ya.”

Kudüs’e ulaşmak için Sabiha Gökçen’den charter seferle bir uçak dolusu “Kudüs yürekli” insan uçağın tekerleri yerden kesilmeden bulutların üzerinde uçmaya başlamıştı bile. İneceğimiz yer biletimizde yazdığı gibi İsrail’in dünyayla tek irtibatı Ben Gurion Havaalanı olacaktı. Başkent Tel Aviv’den hemen yanındaki Yafa’ya geçiyoruz. Uçaktan inip otobüslerle yapılan yolculuk sonunda ilk indiğimiz yerde artık ayaklarımız yere değmeye ve kalbimiz gözlerimizi takip etmeye başladı. Kulağımız bir yandan infoporttan konuşan rehberimizde bir yandan bir kadim beldeye geldiğimizi idrak etmeye çalışıyoruz gözlerimizle. Her yerde taştan yapılar. Antik kentleri andıran hurma ağaçlaryla dolu sokaklar var. Arabalar olmasa zamanda geriye gittiğimi sanacağım. Aslında bir bakıma da öyle.

Yafa İsrail’de Doğu Akdeniz sahilinde dünyanın en eski liman şehirlerinden. Adını büyük tufandan sonra burayı kuran Nuh’un üç oğlundan biri olan Yafes’ten alıyor. 1909’da Yafa’nın kuzeyinde bir grup Yahudi aldıkları toprakla Tel Aviv’in temellerini atmışlar ve şimdilerde Yafa hızla gelişen Tel Aviv’in gölgesinde kalarak önemini yitirmiş.20180510_105609

Bunları içim burkularak dinlerken bizim diyeceğimiz bir eserle gözlerim parlıyor. Evet hurma ağaçlarının arkasındaki o saat kulesi cennetmekan birisinin eseri. Tahta çıkışının yirmi beşinci yılı anısına Abdülhamid’in devletin çeşitli vilayetlerine inşa ettirdiği saat kulelerinden biri orada. Zamanın başladığı topraklar üzerinde nasıl sabırla işliyorsun ey saat kulesi!

Biraz yukarıda Akdeniz’i gözetleyen Osmanlı toplarının olduğu tepeden Yafa’nın kıyılarına vuran Akdeniz’in serenadını izliyoruz biz de. Akdeniz’in hemen kenarında Yafa’nın en eski camisi olan Deniz Mescidi bulunmakta. Erdem Bayazıt’ın ;

“Limanlar gemileri nasıl beklerse
Öyle beklerler erkeklerini”

 

Dediği gibi şehirdeki denizcilerin eşleri, asırlarca kocalarının güvenli bir şekilde evlerine dönmeleri için bu camide dua edegelmişler.20180510_110706

Biz de dualarımızı etmek üzere Yafa’nın en büyük camisine yol alıyoruz. Mahmudiye Camisi aynı zamanda Ulu Cami diye de bilinmekte. Sultan 2. Mahmut tuğralı çok yüzlü Osmanlı çeşmesi , Yafa’da atalarımızdan kalan narin bir eser.  Mirasımıza gözü gibi bakan birilerinin olması beni sevindiriyor. Hoş kokulu çiçeklerle dolu avlusundan içeri girdiğimde durakladım ve gözlerim doldu. Memleketimden kilometrelerce uzakta belki de bunca zaman gönülden ırak olan bir yerde kan kırmızı üzerinde ak hilal ve yıldızım, bayrağımı gururla asan bir amca vardı. Gönül diliyle muhabbet ettiğimizde camiinin bakımıyla da ilgilendiğini öğrendiğim güzel insan devlet büyüklerimizden memnuniyetle bahsedip dualar etti. Her ne kadar yönetimlerinde olmasak da onların gönüllerinde olmak beni fazlasıyla mutlu etti. Allah bizi onlardan uzak etmesin.

Vakti yerine getirdikten sonra öğle yemeği için Zeytindağı’na gidiyoruz. Her yemekte bize eşlik edecek humus dışında kültürel mutfağımızdan farklı tat göremedim. Ama dünyaca meşhur narenciyelerinin suları gerçekten yerinde tadılması gereken bir lezzetti. Ama asıl damaklarda kalan lezzet  Zeytindağı’ndan Beytül Makdis’i seyretmek oluyor. 3 semavi din için de önemi büyük olan Kudüs’ü bir fotoğraf karesine sığarcasına gözleyebiliyorsunuz.

Hz. Süleyman’ın yıkılan Beytül Makdisini bir başka Süleyman surlarla çevrelemiş. Kanuni’nin surlarıyla çevrelenmiş 144 dönümlük alanda karşınızda  altın kubbesiyle akıllarda Aksa diye yer etse de aslında Kubbetü’s Sahra, sol tarafta da kurşuni rengi küçük kubbesiyle ilk kıblemiz Mescidi Aksa bulunmakta.

20180510_161913Kudüs, Quds-i Şerif/Beyt-ul’Mukaddes / Jerusalem

 Hz. Davud’un temeli, Hz. Süleyman’ın Beytül Makdisi, Hz. Zekeriya’nın imamlığı, Hz. Yahya’nın müjdesi, Hz. Meryem’in hücresi, Hz. İsa’nın beşiği, Hz Muhammed(S.A.V.)’in miracı, Hz. Ömer’in fethi, Selahaddin’i Eyyubi’nin rüyası, Kanuni  Sultan Süleyman’ın imarı, Abdülhamit Han’ın davasıdır Kudüs.

Hiçbir tarihçi ya da gezgincinin hakkıyla tarif edemeyeceği kadim bir şehir olan Kudüs, taşların konuştuğu, her adımda peygamberlerin izini taşıdığı, Mekke’nin, Medine’nin ve İstanbul’un kardeş şehridir. Kendisini bir defa ziyaret edeni Kudüs’lü yapmak bu şehre aittir.

Yolculuğa böyle başlatmıştı rehberimiz Ahmet Yılmaz bizi. Bir kutlu yolculuğa, farkında olmadan nasıl eşsiz bir bölgeye gittiğimizi anlayalım diye. Daha önceleri defalarca gitmiş olmasına, üstelik Diyanet’in rehberi olacak kadar iyi bilse de bu şehri hepimizden daha heyecanlıydı Ahmet Hoca. Bilmek belki de daha çok yaklaştırır sevdiğine. Sevmek bir de daha da ayaklarını keser yerden, aşığın maşuğuna giderken.

Bulutların üzerinde yurtdışına gitmekten daha başkaymış Kudüs yolculuğu. Hele ki keyfi çıkarılacak egzotik bir tatil beldesi hiç değilmiş Kudüs. Yolcu Abbas ilk defa geri dönüşü daha büyük olacak yolculuklara çıkıyordu. Geri döndüğümde anladım tüm olanları.

Taşların bile konuştuğu şehirdeyiz. 144 dönümü içine alan eski Kudüs “quarter”a bölünmüş durumda; Müslüman Mahallesi, Yahudi Mahallesi, Hristiyan Mahallesi ve Ermeni Mahallesi. 11 kapısından 7’sinin açık olduğu eski Kudüs dar sokaklar ile birbirine bağlanıyor. Tek arabanın zor geçebileceği genişlikteki yollardan büyük kafilelerle geçiyorsunuz.

Sadece coğrafyamızdan değil gönlümüzden de çıkarılmış hüznün bu beldesi. Sokaklarındaki dükkanlar gece olunca kepenklerini güvenlik için değil de gözlerini gizlemek için kapatıyor sanki. İçlerine akıtıyor gözyaşını burada canlı cansız ne varsa Kudüs’e ait…

Jeruselam, Darüsselam, Kudüs, el- Kuds.. Kudüs’ün tüm isimlerinin vurguladığı ortak mana şehrin kutsallığı ve Barış(Selam) şehri olması. Barış ise bu şehre barındırdığı milletlere adaletle gelmiş. Bu barış tarih boyunca sadece İslam yönetiminde gerçekleşmiş.

9 Aralık 1917’de ise işgal topraklar ile başlamış ve ardından beyinlerimiz işgal edilip yüreklerimiz tutsak edilmiş emperyalizmden siyonizme.

Aksa’yı görmek için 7 kapıdan yolumuz üzerindeki Aslanlı Kapı(Lions’ Gate)ya yöneliyoruz. İşgalci devletin kontrolünden geçiyor, çocuklara vermek üzere getirdiğimiz balonlar üzerlerinde hilal ve yıldızımız olduğu için alıkonuluyor. Bir süre zorluk çıkarsalar da sadece bizim geçişimize izin veriliyor ve Beytül Mukaddes’e adımlarımızı atmış oluyoruz

Yürürken hem ileri hem göğe bakıyorum. Bu avludan yükseldi çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v) Mirac’a. Biz Müslümanlar için Kudüs’ü önemli noktaya bu hadise getiriyor. Müslümanların haremi oluyor artık Kudüs. Şehir O yükselsin diye başını  O’nun mübarek ayaklarının altına seriyor. Üzerine bastığı büyük kaya parçası O’ndan ayrılmak istemiyor göğe çıkarken, kaya da yükseliyor bir nebze. “Muallak”ta kalıyor kaya ne havada ne yerde, ismini de böylece almış oluyor.

 “Bir gece kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O gerçekten işitendir, görendir.” (İsra Suresi)

3 günün çoğunu Mescidi Aksa ve Kubbet’üs Sahra arasında geçiriyoruz. Midemizi doyurma telaşına düşmüyoruz hiçbir şekilde çünkü gönüllerimiz öyle bir doyuyor ki anlatamam. Bir Cuma günü, içinde kuşların uçuştuğu Mescidi Aksa’da kılınan namazla erişilecek huzura bilmem ki ömrümün neresinde ne zaman ulaşırım.20180511_143957

20180510_200136Sabah namazıyla veda ederken Aksa’ya son kez seslendim yağmuru da şahit tutarak

“Ben senden gidiyorum ama sen benden gitme.”

 

 

“Eğer seni unutursam, ey Kudüs! Sağ elim hünerini unutsun. Eğer seni anmazsam, eğer Kudüs’ü en yüksek sevincimin üstünde tutmazsam dilim damağıma yapışsın.” Ne güzel bir dua değil mi? Sevmek bu olsa gerek. Bu duaya Yahudiler sürgün asırları boyunca sarıldılar. Ağlama duvarında kollarını deri kayışlarla sıkıp ileri geri sallanarak dualarını sürdürmekteler. Şimdilerde güçlü istihbaratları, silahları ve büyük paraları var. 2000 yıllık mücadelenin sonucu… Haklı mücadelemizde ise biz daha yeni başlıyoruz. Gerekirse bir 2000 yıl da biz mücadele edeceğiz. Ama Merhum Aliya’nın dediği gibi şiddeti dua ederek durduramayız. Zaman ve mekan bize emanet. Kol saatime her bakışımda neyi taşıdığımı artık iyi biliyorum.

“Bir taş at. 
Bir taş daha at.
Bir şiir ateşle. Bir yumruk yükselt.”

Ben de üstad Pakdil’e atfen diyorum ki:

“Gel Kudüs ol, çünkü Kudüs ne kadar yenilse de yine gülecek olandır.”

 

Hamza ARI

Nasip Dergisi 2. Sayı/ Nasip Dergisi